Ülkemizde
disiplin denildiğinde akla ilk gelen nedense hep cezalandırmadır. Çünkü
hatırlayın çocukluğumuzu, okul döneminde en büyük korkumuz disipline
verilmekti. Disiplin kelimesi belki de korkuyla karışık bir şekilde bilinçaltımıza
kendiliğinden yerleşti.
Aslında disiplin tarihin ilk zamanlarında
dahi vardı insanlar arasında. Hepimizin bildiği gibi geçmişten bu yana insanlar sürekli topluluklar
halinde yaşadılar. Toplu yaşamın
gereği olarak da kendi
düzenlerini sağlamak ve geliştirmek için kurallar oluşturdular. Bu kurallar
bazen yazılı olarak, bazen de daha önce yaşanmışlıkların doğruluğu veya
yanlışlığı üzerine kuruldu. İşte bu kurallarla amaçlanan toplumun disiplinini
ve düzenini sağlamaktı. Çocukluğumuzda bilinçaltımıza kendiliğinden yerleşen ve
korkutulduğumuz bu disiplin kelimesi de içinde bulunduğumuz okulun düzenini
sağlamak için kullanılan bir araç idi.
İş yerlerinde ise disiplin
ile çalışanların şirketin standartlarına uygun olarak davranmasını sağlamak,
çalışan ile amiri arasındaki karşılıklı saygı ortamını oluşturup, sürekliliğini
sağlamak amaçlanır. Bu çerçevede çalışanlar belirlenmiş olan görevlerini yerine
getiremediklerinde disiplin ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu tür durumlarda yöneticilerle çalışanlar arasında
çıkar çatışması bulunduğunda ya da çalışanların değişik tutum ve beklenti
içinde olmalarından dolayı sağlıklı bir disiplin ortamı oluşturmak oldukça zor
olmaktadır. Özellikle disiplin
uygulamalarında yapılan adaletsizlikler ve yanlış uygulamalar çalışanlarda
moral bozukluğuna, kızgınlığa neden olmakta diğer yandan yönetici-çalışan arasında
kutuplaşmalara yol açmaktadır. Bu sebeple disiplin uygulamaları yalnızca ceza
vermek, doğru davranışı teşvik etmekle sınırlı kalmamalı, yönetici ile çalışan
ilişkilerinde ortaya çıkabilecek problemleri en aza indirmeyi hedeflemelidir.
Bir defa çalışan
disiplin cezası aldığında bunun, kendi kişiliği nedeniyle uygulanmadığına,
yaptıklarının sonucu olduğuna inanmalıdır. Bunu sağlayabilmek için disiplin uygulamalarında
en güzel yol gösterici Douglas McGregor’un sıcak soba kuralıdır.
Sıcak soba, yaklaşınca sıcaklığını hissettirir, kendisine
dokunanın yanacağını önceden belli eder. İşletmelerde de, kurallar ve
kuralların ihlali durumunda uygulanacak cezalar personele önceden bildirilmelidir.
Sıcak sobaya dokunulduğunda
soba yakar ve acı verir. İstemeyerek, kazara da dokunulmuş olsa bu kural
hiç bir zaman değişmez. Herkesi aynı derecede yakar. Disiplin uygulamaları da
bu şekilde herkese eşit uygulanmalıdır. Kuralları ihlal edenin kim olduğu
önemli olmamalıdır. Soba tutarlı, güçlü ve istikrarlıdır. Dokunur dokunmaz elini
yakar ve o kişi bir daha yanan bir sobaya çıplak elle dokunmayacağını aklından
çıkarmaz. Disiplin uygulamaları da güçlü ve istikrarlı olmalıdır, kişi ayırt
etmemelidir, aynı ihlali yapan bir kişiye ceza verilirken diğerine verilmemesi
kabul edilemez bir durumdur.
Sıcak soba kim olursa olsun dokunanı yakar bunu yaparken intikam almayı, dokunanın aklını başınıza getirmeyi ya da gününü göstermeyi düşünmez. Sadece yapılan eylemle ilgilenir. Benzer şekilde ceza da kişiden hesap sormak, aklını başına getirmek, personele hakaret etmek, onurunu zedelemek için verilmemelidir. Cezanın hedefi kişi değil , onun yaptığı yanlış davranış olmalıdır. Bu nedenle disiplin kuralları uygulanırken yöneticiler öfke, intikam, sevgi, merhamet gibi kişisel duygularını bir kenara bırakmalılar dır.
Sonuç itibariyle özetlemek gerekirse hem çalışan için hem de işletmeler
sıcak soba kuralı ışığında iyi bir disiplin sürecinin tanımlanması ve
uygulanması en doğru yol olacaktır.
İşletmelerde iyi bir disiplin için sıcak sobanın 4 kuralını unutmayalım.
- Kurallar, uyarılar olmalıdır (sobanın sıcaklığı önceden hissedilmelidir)
- Tutarlı olmalıdır ( soba zaman zaman değil her zaman yakar)
- Derhal eyleme geçmelidir ( sobaya dokunan anında yanar)
- Kişilere göre uygulanmamalıdır ( sobaya kim dokunursa dokunsun yanar)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder