Özel sektör şirketlerine genel bir çerçeveden bakıldığında;
hemen hemen tümünün başlangıçta birer aile şirketi olarak doğduğu ve zamanla geliştiği,
büyüdüğü görülür. Bu süreçte kimileri kurumsallaşmayı başarmış, kimileri hala
ara noktada kalmış, kimileri de zamana yenilip kaybolup gitmiştir. Başlarda ticari
amaçlarla gelir getirmesi amacıyla kurulan ama kurumsallaşamayan aile şirketleri, zamanla çocuklara-akrabalara
iş fırsatları yaratmaya, aile bireylerini bir arada tutmaya yarayan bir araç haline
gelmiştir. Bu nedenle de idari ve yönetici kadrolara genelde aile üyelerinden
ya da akrabalardan birilerinin yerleştirilmesi normal kabul edilmiştir. Aile şirketlerinde
çoğu zaman yöneticilerde akraba bağı, tanışıklık ve güvenilirlik, görevde uzmanlıktan
önce gelir. Yani aile üyelerinden birisi var ise dışarıdan eleman istihdam
etmek, güven açısından sakıncalı bir durum olarak kabul edilir. Şirket
hissedarı aile üyeleri sadece üretim ve satışa odaklandıklarından şirketin
tamamına hakim olamazlar, bu yüzden üretim ve satış dışındaki kritik bölümlere
aile ya da akrabalardan birilerini yerleştirirler. Ama sırf aile üyesi ya da
akraba diye de bir kişinin zayıf yanlarının görmezden gelinmesi, işe alınması
ve yönetici yapılması şirket içi dinamiklerin zarar görmesine neden olabilir. Öyle ki aileden
herhangi bir üyenin ya da akrabalardan herhangi birisinin uzman,başarılı bir yönetici
olacağının da garantisi yoktur.
Yukarıdaki nedenlerden dolayı aile işletmelerinde
yöneticileri, aile içinden ve aile dışından olarak ikiye ayırabiliriz. Aile
dışından gelmiş olan yöneticiler özellikle kontrol, koordinasyon, organizasyon
v.b. konularda bir çok sorunlarla karşılaşırlar. Çünkü klasik bir aile
işletmesinde eğer aile üyesi bir yönetici değilseniz, karar almaktan ziyade
aile üyeleri tarafından alınan kararları uygulayan yönetici durumunda
bulursunuz kendinizi. Kararları kendiniz almadığınız halde bir de bunları
uygulamaya-uygulatmaya çalışmak ne denli zordur tahmin edebilirsiniz. Böyle bir
ortamda organizasyon şemasından, görev tanımlarından, yetkilerden söz etmemiz
de zordur. Çünkü her şey iç içe geçmiştir. Farkında değilsinizdir ama
sorumluluk alanınızla ilgili olmayan birçok iş aniden sorumluluk alanınıza
giriverir ve takibi size kalır.
Diğer yandan bölümünüzdeki kendi elemanınızı
kontrol etmeye görev vermeye çalışsanız da çoktan birileri ona iş vermiş
durumdadır. Elemanınıza neden bu işi yapıyorsun şeklinde çıkıştığınızda, aile
üyelerinden birinin adını söyler size. Ve sizde çaresiz kenara çekilirsiniz.
Unutmadan, siz aile dışından bir yönetici olarak sadece kendi bölümünüzün, aile
içinden yöneticiler ise bütün bölümlerin yöneticisi durumundadır. Sizin için
çalışma saati bellidir ama onlar için belirsizdir.
Bu tür aile işletmelerinde aile üyesi ya da
akraba olan yöneticilere çalışanlar daha farklı bakar. O yöneticiyi de patronla
bir tutar. Sizin verdiğiniz talimat ile onun verdiği talimatın tesiri arasında
büyük fark vardır. Çünkü o aileden biridir.
En çok işe alımlarda zorlanır aile dışından gelen
yöneticiler. Çünkü çoğu zaman aile üyelerine ya da akrabalara yer açmak için
işe göre adam değil, adama göre iş kuralı uygulandığından bilgi, yetenek, mezuniyet
dikkate alınamaz. Hal böyle olunca işleyişe ilgili, bilgi ve belge akışının
nasıl olacağını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
Çalışanların birbirinden habersiz çalışması,
hatta yöneticilerin dahi haberinin olmadan elemanlarına bir başkası tarafından
iş verilmesi; işlerin birbirine girmesine ve düpedüz bir organizasyon, koordinasyon
karışıklığına sebep olmaktadır.
Bu denli nitelikli eleman azlığı olan bir
işletmede yöneticilik yapmak, hem de uzun süre yapmak her babayiğidin harcı
değildir. Yeteneklerine bakılmaksızın önemli görevler verilen aile
üyelerinden yöneticilerin emrinde çalışmak, yetenekli yöneticilerin işletmeden
ayrılmasını hızlandırır. Uzun süre
bu ortamda çalışan birçok yönetici ise yeteneklerini zaman içerisinde kaybeder
ve sistemin bir parçası olur gider.
Oysa
aile üyeleri için asıl olanın işletmenin yaşaması, gelişmesi ve fayda sağlaması
olmalıdır. Bunun için de aile şirketlerinin, aile gibi değil şirket gibi
yönetilmesi gerekir. Aile bağları ile şirket bağları ayrı kategorilerde
değerlendirilmelidir. Aile şirketi hissedarları, yöneticilere karşı şeffaf,
eşit, adaletli bir yönetim sergilemelidir ki aile üyesi olmayanlar da işletmeyi
sahiplenip, hem işletmeyi hem de kendi performanslarını geliştirmek istesinler.
Kabul edelim ki bunu yani kurumsallaşmayı başarabilen, yetki devrini aşabilen, yöneticilerine
güvenebilen aile şirketleri ekonomik anlamda büyüyerek bir sonraki nesile
kolaylıkla bayraklarını devrede bilmektedir. Eğer aile şirketleri gerçekten
büyümek ve uzun süreli ayakta kalmak istiyorsa, adaletli olmalı ve özellikle yöneticilerde
uzmanlık ve profesyonelliğe önem vermelidir.
Kutlarım Sn Canatar, çok güzel yazmışsınız.
YanıtlaSilOkuyunca, aile şirketlerinde yöneticilik yapıp daha sonra kurumsallaşma çalışmalarına yönelen biri olarak, yaşadıklarım gözümün önünden geçti.
Bu tür çabaların, aile şirketlerinin kurumsallaşma çalışmalarını tetikleyeceğini ümit ediyorum.
Hasan Bey,
SilDeğerli yorumlarınız ve beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Kurumsallaşma konusundaki temennilerinize sonuna kadar katılıyorum.
Sn Canatar,
YanıtlaSilYazınızı çok beğendim, bende perakende sektöründe bir şirkette üst düzey yönetici olarak görev almıştım, aynı konuda ailenin babasından bir talimat, annesinden bir talimat, oğlundan bir başka talimat aldığımı hatırlıyorum, ne yapacağımı şaşırmıştım, çok uzun sürmedi şirket ellerinden kaydı gitti, şirket sahipleri başka şimdi, size katılıyorum,
İyi çalışmalar diliyorum
Saygılarımla
Ruhi Or
Ruhi Bey,
SilYorumlarınız için çok teşekkür ederim.Maalesef aile işletmelerinde yönetici olarak çalışanlar benzer sorunları yaşamak zorunda kalıyorlar. Size de iyi çalışmalar diliyorum.
Çok önemli bir konuyu çok güzel yorumladınız.Türkiye'deki hemen hemen tüm işletmelerin ana sorunu olarak karşımızda duvar gibi duruyor ve yıkılmıyor maalesef.İşletme sahiplerine ve başındaki insanlara şunu sormakta ve sorunun cevabını almakta yarar var.Yüz yıla yaklaşan bir Cumhuriyet döneminde neden bir dünya markası yaratamadık.İşte bu ve benzeri konuların varlığını halen daha çok etkin olarak sürmesi bizim işletmelerin marka veya benzeri değerleri yaratmasını engellemekte ve gelişmelerini sınırlı tutmaktadır.Blog'unuzun üstünde yer alan ''bilgi paylaştıkça güzeldir'' manşetinize güvenerek yazınızı web sitemde paylaşacağım.
YanıtlaSilTeşekkürler
Sinan Bayraktar (www.sinanbayraktar.com)
Sinan Bey ,
SilDeğerli yorumlarınız ve katkılarınız için çok teşekkür ederim. Ayrıca yazıyı paylaşmanızdan da büyük memnuniyet duyarım.Sitenizi ziyaret edeceğim.
Sn.Canatar Çok güzel yazmissıniz elinize sağlık.Bende patron şirketinde yöneticiydim iş yapamıyordum karar alamiyordum.Onay alamıyordum. Tüm birimlerde akrabalar tehditler vs.kafalar değişmesi lazım artık.Saygılarımla Üstat Kemal Koç
YanıtlaSilKatılmakla beraber bir adet de minik eleştiri bırakmak istiyorum..
YanıtlaSilBu şekilde mağdur olan bir sürü irili ufaklı yönetici kademesi olduğu aşikar, peki ama aile şirketleri bu yaşananların farkında olabiliyor mu acaba ?
hiç sanmıyorum..